www.uyan.de


www.uyan.net

Irkçılık veya milliyetçilik adını ulusalcılık diye yumuşatsanız da sonuçta bir şey değişmez.
En son ulaşacağı yer faşizmdir, bu da demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığıdır.

 

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR ve SANAT

TANITIM

TARİHTE KALAN

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

 


ÖZGÜR BASINA VE MEDYAYA TAHAMMÜLÜ OLMAYAN AKAPE

ÖZGÜR GÜNDEM GAZETESİNİ DE
KAPATTIRDI

PKK bahanesiyle Türkiye devletinin derinliği Kürtlerin varlığına tahammül etmiyor. Bir milletin varlığına bile tahammülü olmayanların o milletin kültürüne de, sanatına da tahammülü olamaz.

Ülke, Özgür Ülke, Gündem, Özgür Gündem, Politika, Özgür Politika... Bu isimlerin hepsi bu adlar altında Kürtlerin çıkardığı gazeteler. Eften püften bahanelerle yasaklanınca, kapatılınca, bombalanınca, basılmış sayıları toplatılınca çalışan gazetecileri tutuklanınca, kurşunlanarak "faili meçhule" gönderdikçe Kürtler de inadına gazete isminin başına veya sonuna bir kelime ekleyerek 'başka' bir isimle yeniden gateyi ve gazeteciliği sürdürdüler.

Bundan da olacağı bu. Kürt milletinin sesini kısamayacaklar. Vurmakla, kırmakla, bombalamakla Kürtlerin gözünü korkutmak, onları sindirmek, ülke siyasetinin dışına itmek şimdiye kadar mümkün olmadı. Kürt sorunun çözümü de on yıllardır zorbalıkla çözülemedi ve çözülemez de.

Demokratik eşit haklar olmayınca bu işin çözülemeyeceğini bildikleri halde ille de "odunum" diyor ırkçı faşist zihniyet. Hükümetin sözümona Prof olan bir Kürt bakanı Yasin bilmemne HDP'den bahsederken "terör örgütüyle aralarına mesafe koyamadılar" diyordu.

Onyıllardır Almanya'da yaşıyorum ve buranın medyasını ve siyasi hareketini çok yakından izliyorum. Burada hiç bir siyasinin ağzından böyle önü arkası açık falsolu laflar çıkmaz. Bir defa sen öyle diyorsan, mesafeden bahsediyorsan o senin naçizane görüşün. Ve hiç kimseyi bağlamaz. Mesafe koyup koymaması senin gibilerinin ortaya koyacağı bir ölçüye göre olmaz.

Ağzından çıkan her lafı da Arşimed kanunu zannetme. Sana göre terör örgütü, Kürtlerin birçoklarına göre ve Avrupalılara göre de baskı altından kurtuluşun ulusal mücadelesini veren savaşçılar.

PKK devlete isyanı 1984 yılında başlattı. Aradan bu kadar zaman geçtiği halde Türklerin de Kürtlerin de büyük çoğunluğu hala işin ehemmiyetini ve anlamını anlamış değil. Ve anlayamaz da bu gidişle. Anlaşılmaz bir durumda olmasını sağlamak o zamanın ırkçı faşist askeri cuntasının elindeydi. Ona göre veya kendi kafalarına göre ülkenin geleceğini dizayn ettiler.

Ortaya koydukları terörle mücadele yasasıyla her istedikleri kişi veya siyasi partiye suç yüklemeyi basite indirgediler. PKK'ya tarafsız bir gözle bile bakarak incelemesini, irdelemesinin yolunu kapadılar. Bu hem basına, hem siyasilere ve hem de bilimsel araştırmalara bu konuda imkan vermeyecek denli bu yasa ile perçinleştirildi.

O zamanların askeri cuntası bütün dünyaca devlet terörü ve demokrasi ile insanlık düşmanları diye algılanmaktaydılar. Kendilerini korumak için o yasayı demokrat, aydın ve demokrasi yanlısı insanları mengeneye sıkıştırılmış halde zaptı rapt altında tuttular. Askeri cuntacılarından terörle mücadele yasasının kaldırılması beklenemezdi.

Peki ya daha sonra "sivilleştik, demokratlaştık Avrupa. De haydi sıra sende, bize doğru bir adım da sen at" diye böbürlenen sivil siyasi hükümetler ve medya yalakalarının hiç biri o çağ dışı terörle mücadele yasasını iptal edelim diyemediler. Çünkü kendileri de demokrat değil, hatta demokrasi düşmanlarıydı. Ne Özal, ne Mesut Yılmaz, ne Çiller, ne Erbakan ve ne de Ecevit hükümetlerinin umurundaydı o yasayı iptal etmek.

Onlardan hepsinden de farklı bir biçimde ortaya çıkan AKP ilk iktidara geldiklerinde oldukça demokrat ve yüzleri batıya yönelik olarak ortaya çıktı. Böyle olduğu için yerine göre hem Kürtlerin, hem ülke içindeki aydınların bir bölümünün ve hem de AB ve ABD'nin desteğini aldılar.

O zamanlar 40 yıldan beri Türkiye'yi üyelik için kapısında bekleten AB zamanın başbakanı Erdoğan'ın iktidara gelir gelmez AB'ye koşmasıyla derhal müzakere süreci verdiler. Kafadan değil elbette. Bir sürü de demokrasi yolundan ödevler verdiler.

İşlerine gelen bazı düzeltmeler yaptılar ama, terörle mücadele yasasına gelince zınk deyip durdular. Başta "tamam, başımla gözüm üzerine" dedikleri halde sonradan fikir değiştirip onu es geçtiler. Batılı "hani o 72 maddenin hangilerini yaptınız" diye sorunca "bizim içişlerimize karışamazsınız" dediler. AB birlik olarak Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin içişlerine karışabiliyor ama, Türklerin kine asla ve kat a.

AB'nin de bizim ülkemiz aydınlarının da dikkatlerinden kaçan bir nokta var. Basın ilan kurumu üzerinden basına ve medyaya devlet hazinesinden verilen ulufe. Bu öyle yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilen bir miktar da deği, milyarlarca paraların devlet hazinesinden basına peşkeş çekilmesi.

Böyle de olunca önünde duran arpalıktan hiç bir gazete patronu vazgeçmek istemez. Ve dolayısıyla da gazetesi haliyle her gelen hükümete yalakalık yapmak, gelene ağam, gidene paşam demek durumunda. İşte bu yüzden bu ülkede ne özgür bir basın ve medyanın oluşmasına ve ne de düşünce özgürlüğünün gelişmesine imkan ve olanak sağlanabiliyor.

Bu nedenle ülkede insanların bilgi ve enformasyon kapasitesi zenginleşemiyor, hödük kalıyor. Avrupadan gidince memlekette olur olmaz insan kendisini Avrupalıların Türkiye'ye bakışı gibi tartışma konularının içinde buluyor. Malatya'da iki Prof'la sohbetimiz olmuştu. Baktım adamlar dünyadan habersiz.

Onlara "Ülkenin cahili zaten cahil, profları da cahil kalırsa olacağı bu" demiştim. "Bilim adamları olarak yabancı bir dil bilmiyorsunuz, dünya basınını bu nedenle takip etmeye imkanınız yok. Hürriyet gibi gazetelerin penceresinden dünyaya bakarsanız, olan biten şeylerden hiç haberiniz olamaz" demiştim.

Bizim Kürt gazetelerine bırak bu ulufeden pay almak, yasaklar, vurmalar, kırmalar, bombalamalar gırıla gidiyor. O gazeteleri dağıtan garibanlara bile tahammül edilemiyor, bir zamanlar özellikle de Diyarbakır'da palalarla saldırıyorlardı.