www.uyan.de


www.uyan.net

Irkçılık veya milliyetçilik adını ulusalcılık diye yumuşatsanız da sonuçta bir şey değişmez.
En son ulaşacağı yer faşizmdir, bu da demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığıdır.

 

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR ve SANAT

TANITIM

TARİHTE KALAN

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

 


IRKÇI FAŞİZM AKP'Yİ DE ELE GEÇİRDİ

Böyle olacağı yıllarca önce de belli idi. Yani Perşembenin geleceği Çarşambadan belliydi. Bu ülkenin en büyük sorunu Kürt sorunu değilmi? Buna itirazı olan varmı? Erdoğan da eline ilk fırsat geçtiğinde, başbakan olduğunda buna parmak basmıştı zaar.

Ve asıl sorun da anayasa ve yasalardan kaynaklanıyordu. Bunu herkes biliyor. Peki biliyor da neden kimse bunu düzeltelim demedi ve hala da pek düzeltmeye niyetleri yok?

İlk anayasa zaten ırkçılık kokuyordu. Bize göre değil, tüm demokratik ülkelere göre ve oralardaki genel yargı; ırkçılık demokrasi karşıtlığıdır. İşte Türkler veya Türkiye halkları bunu anlamasınlar veya bilmesinler diye siyasilerinden basına kadar her kes veya her kurum vazife üstlenmişti.

Zannedildi ki eğer bir ülkede seçme ve seçilme hakkı varsa, işte orası demokrasidir. Demokrasiyle yönetilir o ülke sandılar. Ve Osmanlı hanedanlığı yıkılıp yerine seçimle işbaşına gelen hükümetler sistemi (Cumhuriyet) olunca artık gerisine karışma. Demokrasi odur sandılar. İngiltere, Hollanda, İsveç gibi demokratik batı Avrupa ülkelerinin bir çoğunda kıraliyet var ama, demokrasinin de beşiği durumundalar.

Öyle olmadığını Bütün dünya gördü ama, Türkler görmedi veya göremediler. Mesela ağzından çıkan bir laf yüzünden insanın sorgusuz sualsız zindana atılması, evine aniden polis baskını yapılarak, içerideki eşyaların darmaduman edilmesi, kişi hakkında tutulan mazbatanın, düzmece tutuklama gerekçesini kişinin avukatına bile göstermemek... Demokratik ülkelerde bu durum büyük bir skandal, ama bizde gayet normal sayılıyor ve bütün dünyada da bunu böyle sanıyor büyük halk kitleleri.

Gençliğimde üniversiteye girme imkanım olmadı ama altı yılım Ankara'da üniversite öğrencileri arasında geçti. 68'li yıllarda öğrenciler herhangi bir şeyi boykot etmek için veya bir eylem için forum yaparlardı ve demokratik müşterek bir karar alırlardı. Göz aşinası olduğu için beni de kendilerinden sanıyorlardı ve ben de oylamaya katılıyordum.

Ama asker veya polis bir yere saldıracaksa bunu demokratik bir şekilde toplantı yapıp kim istiyor, kim istemiyor diye ortaklaşa bir karar almazlar. Emir komuta zinciri prensibiyle o yörenin en üst amiri nasıl bir karar alırsa emrindeki bütün insanlar da ona uymak ve o kararı uygulamak zorundalar.

Örneğin son başarısız askeri darbe girişiminde askerlere felan köprüyü kapatın diye birileri emir veriyor ve onlar da amirlerinin emrini yerine getiriyorlar ve daha sonraları slahları ellerinden alınarak kıyasıya dövülüyorlar hatta linç ediliyorlar. Askeri öğrencilere de basına geçen haberlere göre tatbikat var diye bazı yerlere götürülüyorlar. Hiç bir askerin veya askeri öğrencinin "neden?" diye soru sormaya hakkı yok. Bu durumu askerlik yapan herkes bilir.

Çiller, Erbakan, Yılmaz ve Ecevit başbakanlıkları dönemlerinde ülkedeki azmış, kudurmuş ırkçı faşizmi herkes bilir. Daha unutulmadı. Genrallerin gölgesinde yaşayan sivil hükümetlerde bakanlar da başbakan da generallerin hoşuna gitmeyen tek bir laf edemiyordu. Onların korkusundan selavatla geçiyorlardı yanlarından.

Atatürk tabu idi. Eleştirel bir tek söz insanın divanı harba verilmesine yetiyordu. Eleştirmek yasak ama övmeye sınırlama yok. Dinci veya dindar geçinenler de Atatürkten pek haz etmezlerdi ama, alenen onun hakkında vık diyemezlerdi.

Şimdi fırsat onların eline geçti. İstiyorlar ki her kes kendilerinden korksun. Kendileri hakkında vık diyemesinler. Terörle mücadele yasası diye 12 Eylül cuntacılarının kendilerine kalkan ettikleri yasayı 36 yıldır hiç bir hükümet kaldırmak istemiyor. AB'ye posta koyarcasına da bu yasa yüzünden her türlü olumsuzluğu, vatandaşın özgürce Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat engelinin devamını da göze alıyorlar.

2010 yılındaki anayasanın kısmen değiştirilmesi referandumunu da halkın özgürlüğü için değil, kendi diktatörlüğünü pekiştirmeye yani kötüye kullandılar. Kürt sorunu çözümü için "Kürt açılımı" diye bir program ele aldılar, ırkçı faşist çevrelerden tepkiler alınca onun bile adını değiştirip barış açılımı, müzakere süreci v.b. diye değiştirdiler ve sonunda onu da ayaklarıyla geriye teptiler.

Balyoz ve Ergenekon davalarıyla Irkçı faşist generallere karşı sivil bir darbe yaptılar, birkaç yıl hapishanelerde süründürdüler ve sonunda serbest bırakıp onlarla da "al takke ver küllah" oldular. Şimdi ise onların girdabında Kürt sorununu çözümünü ötelediler, demokratik değerlere ve bağımsız yargıya son verdiler.

Kürtlere barış ve demokratik haklar yerine evlerini başlarına yıktılar, duvarlarına devletin resmi devlet memurları eliyle duvarlarına iğrenç yazılar yazarak daha da fazla düşmanlığı körüklediler. Kendi ülkesi içerisindeki Kürtlerin sorunlarına çözüm getirmeden Suriye Kürtlerini düşman gibi karşılarına aldılar.