www.uyan.de


www.uyan.net

Irkçılık veya milliyetçilik adını ulusalcılık diye yumuşatsanız da sonuçta bir şey değişmez. En son ulaşacağı yer faşizmdir, bu da demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığıdır.

 

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR ve SANAT

TANITIM

TARİHTE KALAN

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

 


Metal yorgunluğu değil, beyin yorgunluğu

Metal yorgunluğu diye partisinin onlarca çok önemli ve ağır toplarını tepeden inme emirle kenara attırdı AKAPE cumhurunun başkanı. Örnek olarak ülkenin en büyük kenti İstanbul'un büyükşehir belediye başkanı Kadir Topbaş, Ankara büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek ve Balıkesir belediye başkanlarını emirle istifaya zorladı. Onlar da direnmeden baş üstüne deyip bıraktılar görevlerini. Neden? Metal yorgunluğu sadece onlarda mı vardı? Parti ve parti cumhurunun başında yok mu metal yorgunluğu.

Metal yorgunluğu deyince insanlarımızın çoğu bu işin anlamını bilmiyor. Çok eski bir Mercedes otomobil alırsınız. Motoru çalışıyor ama başka yerlerinden sık sık arızalar, aşınmalar meydana geliyor. İşte buna metal yorgunluğu diyebilirsiniz. Ama bir insanın kafası metal değil, canlı bir varlık. Bu nedenle metal yorgunluğu demek anlamsız ve mantıksız.

Siyasi bir parti kurmak, iktidara talip olmak demokratik bir hak. Bunu yaparken de işçi sınıfının çoğunluğuna güvenerek demokratik cumhuriyet adını da verseniz de diktatörlükle sonuçlanan komünist bir devletin sonunu dünyadan haberdar herkes görebildi. Doğu bloku diye adlandırılan Sovyetler Birliği ve bağlı bulunan Polonya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk gibi ülkeler çağa ayak uyduramadılar ve karton kutu gibi dağılarak yerle bir oldular.

Yine de hep ileriyi görerek işçi ve köylüleri kalkındırmak üzere sulama barajları, endüstrileşme gibi konularda oldukça büyük adımlar attılar. Toplumsal mutluluğun özgürlükçü demokrasiden geçeceğini geç farkettiler. O zaman da iş işten geçti.

Ya kurtuluşu, toplumsal ilerlemeyi bağnazlıkta, dinde, cehalette arayanlar? Veya nabza göre şerbet verip ırkçılığı, faşizmi körükleyenler?

Askeri darbeler hep emir-komuta sistemli olduğundan düşünce özgürlüğü ve demokratik haklardan pek hazzetmezler. Buna rağmen 27 mayıs 1960 askeri darbesi zoraki de olsa ülkede demokrasinin yolunu açtı. O tarihe kadar ülkede sendikalaşma, danıştay, sayıştay, özgür üniversite ve özgür bir radyo-tv yoktu.

O darbecilerin sayesinde bağımsız ve özgür üniversiteler, devletin de olsa özgür radyo ve TV, bağımsız yüksek hakimler kurulu açıldı. Gerici Demirel hükümetinin Adalet Bakanlığına bağlı savcılar eften püften bahanelerle hep solcu avında idiler.

Hakimlerin tayin ve terfi işlemlerinde Adalet Bakanlığı değil, yüksek hakimler kurulu yetkili idi. Kurulu hakimler kendi aralarında demokratik bir seçimle seçtiğinden hep demokratik görüşlere sahip ilerici insanlardan oluşuyordu.

İşte o özgürlükler çok geldi ezici çoğunluğu cahil olan toplumumuzda. 10 yıl kadar sonra 12 mart muhtırasıyla Demirel hükümeti devrildi ve askeri darbeciler o kazanılmış özgürlüklerin önemli bölümünü tırpanladılar. Mesela Prof. Adnan ÖZTRAK (1964-1971) ilk TRT genel müdürü, daha sonra da İsmail Cem idi. Seçimle değil atama yoluyla Mamak Muhabere okulu komutanı tümgeneral Musa Öğün getirilerek kurumun özgürlüğüne son verildi ve direkt başbakanlığa bağlandı TRT kurumu.

Tırpanlanamayan diğer özerk kurumların 12 Eylül Evren cuntacıları tarafından diplerine kibrit suyu sıkıldı. Turgut Özal Malatyalı olduğu halde kendi hemşehrilerine güvenemeyip Erbakan partisinden İzmir milletvekilliğina aday gösterildi. Milletvekili olacak kadar oy toplayamadı. Faşist askeri darbeciler kolundan tutup kukla hükümete ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ve devlet bakanı edince yıldızı parladı. 1984 yılında yapılan seçimle partisi aldığı yüzde 34'lük oyla mecliste yüzde 70'lik sandalye sahibi oldu.

Oldukça sahte bir seçim sistemi sayesinde hokus pokus deyip meclisin anayasayı bile tek başına değiştirecek denli bir çoğunluğu elde etti. Demokrasi düşmanı yüzde 10'luk seçim sistemini sırtını generallere dayayan Özal getirmişti. Daha sonraki yıllarda antidemokratik olan bu seçim sistemini değiştirmek hiç bir siyasi partinin işine gelmedi.

Hele de başlarda çok demokrat görünen AKP partisinin işine hiç mi hiç gelmedi. Gazetecilerin sorularına karşı "gündemimizde seçim barajını indirmek diye bir şey yok" diyordu zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.

Daha önceki yazılarım:

Avrupa Bakanı'nın falsolu fasılları ve fasafiso

Başbakan kendisini ülkü ocakları başkanı sanıyor

Ulan Yobazlar, dinciliğin dinsizlik, milliyetçiliğin demokrasi düşmanlığı olduğunu ne zaman anlayacaksınız?