BAŞSAYFA
HABERLER
YAZARLAR
POLİTİKA
KÜLTÜR-SANAT
BİLDİRİLER
BİLGİ HAZİNESİ
TANITIM
TARTIŞMA
TARİHTE KALAN
|
|
Tek çare,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmak
BASKIN ORAN
Sayın Yargıçlar,
meseleye hemen gireceğim. Başbakanlık İnsan
Hakları Danışma Kurulu üyesiyim. Kurul
Yönetmeliği’nin 5. maddesinin amir hükmü gereği
2004’te Azınlık Raporu’nu yazdım. Bazı şahıslar,
benim ve Kurul Başkanı Prof. İbrahim
Kaboğlu’nun, adlı adınca söyleyeceğim sakın
utanmayınız, anamıza babamıza sinkaf ettiler.
Utanmayınız, çünkü bu sinkaflar mahkeme
kararlarıyla teker teker aklandı.
Yalnız, madem bunlar hakaret değildir, o zaman
bunları birisi kalkıp da sizlere söylese ne
olacak? İki olasılık var:
1) Sineye çekmek; çünkü “hakaret yoktur” kararı
verdiniz;
2) Hakaret davası açmak. O zaman da kendinizle
çelişeceksiniz, tutarlı olamayacaksınız.
Ama isterseniz önce bir hatırlatayım o lafların
neler olduğunu.
“Gerekirse kan dökülür”
1) Aslan Tekin adlı şahıs Yeniçağ’da yazdı:
“Bence bu adamlar dövülselerdi, milletin yüreği
soğurdu. Sevr’ciler tekme tokadı hak
etmişlerdir”.
Şiddeti açıkça savunuyordu. Ankara Asliye 2.
Hukuk Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı
akladı. “Kendisi şiddetli eleştiri yapan bir
kişi veya kurum, zora başvurulmadığı sürece aynı
şiddette veya daha şiddetli eleştirilere
katlanmak zorundadır” deyip. Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi de onadı.
2) Bircan Akyıldız adlı şahıs, Türkiye Kamu-Sen
Gn. Bşk., İzmir’de konuştu: “Bu Rapor bizi ilmek
ilmek bölmeye, parçalamaya yönelik bir
düşüncenin sonucudur. Yemin olsun; toprağın
bedeli kandır; gerekirse dökülür”.
Bırakın şiddeti, açıkça kan dökmekten
bahsediyordu. Ankara Asliye 7. Hukuk
Mahkemesi’ndeki meslektaşınız bu adamı akladı.
“Tepkinin eleştiri hudutları içerisinde kaldığı
anlaşıldığından dava reddedilmiştir” diyerek.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
3) Emekli General Kemal Yavuz adlı şahıs
Akşam’da yazdı: “Ekmek yediğin kapıya ihanet
etme, sonra nimet çarpar. Bunlar bir avuç
zibididir”.
Ankara Asliye 5. Hukuk Mahkemesi’ndeki
meslektaşınız bu adamı akladı. “Rapor hakkında,
halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve devletin yargı
organlarını alenen aşağılamak’tan dava
açılmıştır. Bu nedenle davanın reddineÖ”
diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
Oysa biz şimdi o davadan beraat ettik; ne olacak
durum?
“Gidin, Avrupanıza sokun!”
4) Eski kültür bakanlarından Namık Kemal Zeybek
adlı şahıs Halka ve Olaylara Tercüman’da (HOT)
yazdı: “Siz o uydurma azınlıklarınızı alın da
gidin Avrupanıza sokun”.
Aile terbiyesi izin verdiği için bu kadar açıkça
konuştu. Ama Ankara Asliye 11. Hukuk
Mahkemesi’ndeki meslektaşınızın düzeyi de
mümasilmiş ki bu adamı akladı. “Bu görüşlerin
sert eleştirilere tabi tutulması olağandır”
diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
5) Sırrı Yüksel Cebeci adlı şahıs HOT’da yazdı:
“Bunlara Türkiyeli demek, Türkiyeli yılanlara,
kurbağalara, çakallara haksızlık oluyor”.
Ankara Asliye 15. Hukuk Mahkemesi’ndeki
meslektaşınız bu adamı akladı. “B. Oran
yazılacak olan eleştirilere katlanmak
zorundadır” diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
de onadı.
6) Selcan Taşçı adlı şahıs Yeniçağ’da yazdı: “Şu
toprağa küfrederek basanlar var. Hain desen,
işbirlikçi desen var. Köpek gibi, bir kemikle
susan var”.
Ankara Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’ndeki
meslektaşınız bu adamı akladı. “Yazının kaleme
alındığı yayında kamu yararı bulunması nedeniyle
hukuka aykırı olmadığı kanaatine varıldığından”
diyerek. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de onadı.
‘Etli kemik vaadi duyan köpek’
7) Servet Kabaklı adlı şahıs Tercüman’da yazdı:
“Çanağına yal konulunca ve etli kemik vaadini
duyunca yaltaklanan, kuyruk sallayan kanişler,
uyanık geçinen şapşallar, salak, tescilli hain,
zavallılar. TC devletine-milletimizin birliğine
kalleşçe ihanet hançeri sokanlar”.
Ankara Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’ndeki
meslektaşınız bu sözleri hakaret kabul etti,
tazminata mahkûm etti. Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi’ndeki meslektaşlarınız kararı bozdu.
“Dava konusu sözlerde kişiliğe saldırı amacı
yok. Sözler, rapora yönelik düşünce açıklaması
niteliğindedir” diyerek.
İlk mahkeme direndi. Böyle mahkemeler de
olabiliyor şükür. Dosya Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’na gitti. Oradaki meslektaşlarınız,
birkaç gün önce 20’ye 23, bu adamı akladılar.
Sadece “Usul ve esas yönünden yerinde olan 4.
Hukuk Dairesi kararına uyulması uygundur”
diyerek.
Şimdi düşünüyorum da, bütün bu kararlar sonuna
kadar normaldi Sayın Yargıçlar. Çünkü
meslektaşlarınız milletvekili Süleyman Sarıbaş’ı
akladıktan sonra, bunlar haydi haydi aklanırdı.
‘Babanız kimmiş, ananıza sorun’
Hatırladınız mı bu Sarıbaş’ı? Yanaklarınız
kızarmasın, ellerinizle tutun iki yandan, aynen
yazacağım: “Bu Rapor’u yazanlar her kimse,
yazdıranlar her kimse, millet bunları
tükürüğüyle boğar. Azınlık arayanlar, ANALARINA
BABALARININ KİM OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA
SORSUNLAR”.
Yani bize piç, annelerimize orospu (utanmayın,
utanmayın lütfen!), babalarımıza deyyus diyordu.
İlk ikisini bilirsiniz de, Deyyus’u bilir
misiniz; pezevenk’in bizzat kendi karısını satan
türü demektir. Utanmayın lütfen. Ben bunları
gelip yemek odanıza yüksek sesle okumuyorum ki.
Size yazıyorum sadece bilgi olarak. Etrafınızda
çoluk çocuğunuz, eşiniz falan varsa yalnız
başınıza sessizce okursunuz, gazeteyi de
gizlersiniz, olur biter.
Hatırlıyor musunuz ne yaptı meslektaşlarınız,
Sayın Yargıçlar, bu davada? Ankara Asliye 3.
Hukuk Mahkemesi bu Sarıbaş’ı tazminata mahkum
etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu hükmü de
bozdu. Gerekçe göstermeden. İlk mahkeme de ona
uydu, bitti, gitti.
Size söylense aynı şeyler?
Sayın Yargıçlar,
Tekrar başa dönelim.
Aynı hakaretleri, yukarıda adını saydığım
şahısların sizlere yapmasına izin verir
miydiniz? Çok iyi düşünün.
Elbette vermezdiniz. Kıyametleri kopartırdınız.
Davalar açar, mahkûm ettirirdiniz. Çünkü onurlu
insanlarsınız siz.
Ama, ben de öyle, başkaları da öyle.
Hakarete izin verince şu oluyor; insanlar
diyorlar ki bu nasıl memleket, bu nasıl adalet.
Bunları bir halka asla söyletmemek lazım değil
mi sizce?
Bendenize gelince. Hayır. Sizin o “ifade
özgürlüğüdür” dediğiniz adi kelimeleri hiç
kimseye kullanmam ben, çünkü haysiyetli bir
insanım. Size değil, hiç kimseye böyle
rezillikler yazmayı aklımdan bile geçirmem.
İnsanlığımdan utanırım, vicdanımdan korkarım.
Sayın Yargıçlar,
Bütün bu adli süreçten sonra, ben kendimi daha
az güvende hissediyorum artık. Bu tür
melânetlerin rahatça yapılabildiği bir ülkede
yaşamak o kadar hoş bir his değil. Eğer bir
vatandaş, üstelik saçları ağarmış emekli bir
profesör, bu tür bir huzursuzluk duyuyorsa,
bitmiştir o ülke.
Çaresizim. Sizi, her insanda doğuştan mevcut
vicdanlarınızla baş başa bırakmaktan başka çare
yok elimde bu ülkede.
Tek çare, AİHM’ye başvurmak. Bu da bizatihi bir
hüzün unsuru zaten.
(Prof. İbrahim Kaboğlu da bu yazının altına
imzasını koymaktadır)
|