www.uyan.de


www.uyan.net

Irkçılık veya milliyetçilik adını ulusalcılık diye yumuşatsanız da sonuçta bir şey değişmez.
En son ulaşacağı yer faşizmdir, bu da demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığıdır.

 

ANASAYFA

HABERLER

YAZARLAR

POLİTİKA

KÜLTÜR ve SANAT

TANITIM

TARİHTE KALAN

BİLDİRİLER

BİLGİ HAZİNESİ

 


KERHEN BATI UYGARLIĞINA DOĞRU ALINAN YOL VE SAPLANAN ÇIKMAZ SOKAK

Talancı ve ümmetçi Osmanlı imparatorluğu 1923 yılında yıkılıp yerine cumhuriyet diye bir rejim kurulunca Atatürk hedef olarak "muasır medeniyet" yani batılı çağdaş uygarlık yönünü işaret etmişti. Ne var ki, o zamanlar batıda revaçta olan milliyetçilik asıl hedef olarak alındı.

Benzetmek gibi olmasın, günümüzde Erdoğan'ın dediği, veya ısrarla üzerinde durduğu "tek din, tek devlet, tek millet" cumhuriyetten 10 yıl sonra 1933 yılında seçimle(!) iktidara gelen faşist Hitler'in sloganı idi: "Ein Reis, ein Volk, ein Führer."

O da muhalif siyaseti, basını, yargıyı, eğitimi yakarak, yıkarak zaptı rapt altına almıştı. Hitler karşıtı tek ses bile kalmamıştı. Soğuk savaş döneminin ortadan kalkamasına önayak olan ve dünya çapında saygınlığı olan Williy Brandt ülkeyi terkederek Danimarka'ya sığınmıştı. Çünkü bir sosyal demokrattı.

Yüzbinlerce Yahudi gaz odalarında sessiz ve sedasız, ama sistematik bir şekilde imha edilirken, olan bitenlerden Alma halkı haberdar değildi. Sonuçta toplam olarak yedi milyon Yahudi katledildi. Almanların da demokratları, sosyal demokratları, komünistleri ve her türden muhalifleri katledildiler. Canını kurtarabilenler başka ülkelere kaçtılar.

O faşist rejimden kaçabilen Alman veya Almanya Yahudi'lerinin bilim adamlarının çoğu Türkiye'ye kaçarak o zamanlar henüz kuruluş aşamasındaki Türkiye üniversitelerinin inşasında ve gelişmelerinde önemli rol oynadılar.

Atatürk ve çevresi kamuoyu oluşturarak, o batılı fikirleri ve demokrasinin çekirdeğini beyinlere işlemeksizin, zorbalıkla, dikta yöntemleriyle halkı batılılaştırmaya çalıştı. Böyle olunca da biçilmiş bir çim gibi bağnazlık ve yobazlık daha da gür bir şekilde yeşerdi, gelişti, genişledi ve geniş halk kitlelerine yayıldı.

Bunun en belirgin örneği 1923'ten 1950 yılına kadar yürütülen tek partili diktatörlük idi. Yapılan ilk serbest seçimlerde o zamanın tek partisi CHP hezimete uğradı ve ezici bir çoğunlukla Demokrat Parti DP iktidarı ele geçirdi.

İlk fırsatta yobazlığın ve tarikatçılığın kaynağı olan tekke ve zaviyeler kapattırıldı Atatürk ve çevresi tarafından. Ezanın Arapça okunmasını yasakladılar Türkçe dilinden okunması dikte ettirildi.

Bizim Kürt olan köyümüzde "Tanrı uludur" sesi yükselmeye başladığında halk bunu müthiş bir irkilmeyle karşılamıştı. Türkçeye dilleri dönmediği için "yahu adam tanrürü"den bahsediyor. "Tövbe muhafazanallah Tarı ürü diyiyler." Bu ne rezillik! diye tepki göstermişler, babalarımız, dedelerimizin anlattıklarına göre.

Kendi halk müziğimiz, kültürümüz Kürtçe zaten yasak, ama neredeyse Türk halk müziği bile yasaklanmış veya olduğunca kısıtlanmıştı. Onun yerine halka zaten yabancı olan klasik Türk müziği veya onun da on katı klasik batı müziğine yer verilmişti devlet radyosundan.

Atatürk'ün batı hayranlığı sadece müzik, tiyatro, senfoni orkestraları, opera, dans, balo, fes yerine fötr şapka ve kıravattan ibaret kalmış. Demokratik haklar ve özgürlükler açısından kayda değer bir ilerleme sağlanamadı.

Biribirlerine paralel yürüyen Türkiye ve batı dünyası arasındaki makas gün geçtikçe açıldı ve artık dayanılmaz bir hal almaya başladı. Bütün batı dünyası Hitler faşizminden dersler çıkartırken, onlar ırkçılıktan ve faşizmden nefret ederlerken, bizim dinliler ve de dinsizler ırkçılığa doğru büyük bir iştahla koşmaya başladılar. Sol demiyeceğim ama, sahte solcular ırkçılığı ulusalcılık diye lanse ettiler. Belki de kulağa biraz daha hoş gelir deyu.

Faşist Evren diktatörlüğünden sonra da halkın iliklerine kadar Atatürkçülük maskesiyle ırkçılığı şırınga ettiler. Şimdi de o illeten kurtulmayı şeriat devleti kurmaktan medet umuyorlar. Ne var ki hiç bir cihatçı veya şeriatçı diye kendilerini dindar gibi lanse edenlerin din algısı bir ötekisine uymuyor. Sadece demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri düşmanlığında görüş ayrılıkları yok.

Batı dünyasında en ayıp, en iğrenç olan şey basına getirilmesi olasılığı kısıtlama. Bizde ise kısıtlamanın da ötesinde yasaklama var, gözaltılar ve tutuklamalar var. Gözdağı vermek ve algı operasyonlarıyla Ahmet Altan ve Prof. Dr. Mehmet Altan kardeşler gibi dünyaca ünlü, şerefli insanların bile tutuklanarak değerden düşürülmesi gibi iğrenç oyunlar oynanıyor. Hem de bazı sahte solcular gibi sahte dincilik teranesiyle.